“Memenizi Koruyun!” üzerine Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu’nun yorumu
Meme kanseri ve mamografiye özgün ve sağlam bir bakış
Sağlık hizmetlerinin ülkemizde ve dünyada ulaştığı güncel durumun sermaye dışında tarafların hiçbirini mutlu edemediği giderek açıklık kazanmakta. Klasik tepkisel bakış açısıyla yaklaşarak hekimler dışındaki herkesi suçlayıp, “meslek onurumuzu koruyacağız” kisvesi altında umutsuz bir debelenme ve yakınma içine girmek mi doğru, yoksa biz en azından evimizin önünü süpürelim diyerek “sağlıkta insancıl ve toplumcu dönüşüm”ü kendi meslek pratiğinden başlatmak mı? Ben kendi adıma ikincisini yeğleyenlerdenim.
Prof. Dr. Ayşegül Özdemir’in “Memenizi Koruyun” adlı kitabını okuduğumda tek beklentim meme kanserinin tanısı, önlenmesi ve seyri ile ilgili ciddi bir çalışma bulmaktı. Ancak eserin beni çok sevindiren bir biçimde hasta-hekim ilişkileri, sorumlulukları ve bunların iyileştirilmesiyle ilgili dikkate alınması gereken çok yararlı yaklaşımlar içerdiğini gördüm. Yalnız bu da değil, temel tıp bilgilerimi destekleyen, eksiklerini gideren, bazı temel fiziksel, radyolojiyi ilgilendiren, kanser kavramını ilgilendiren teknik bilgiler ve anlayış zenginlikleriyle beslendim. Tabii kitabın temel konusu olan ve toplum genelinde hastalık yükü açısından önemli bir yer tutan meme kanseriyle ilgili, literatür derlemelerini de içeren değerli bir çalışma okumuş oldum. Kitabın tasarımı, yazarın kendi bilgi ve görüşlerini aktardığı, literatür bilgilerini derlediği ve olgu sunumları yaptığı bölümler çok ustaca biçimsel düzenlemeyle kolay anlaşılır biçimde birbirinden ayrılmıştı. Bir de 253 sayfalık kitapta tek bir harf veya noktalama hatasına rastlamadım.
Benim şu anda eleştiri diyemeyeceğim, ama önümüzdeki yıllarda hekimler ve aydınlar olarak kafa yormamız gereken çekince noktam ise şu : Mevcut literatüre göre ve değerli meslektaşımız Prof. Dr. Ayşegül Özdemir’in ortaya koyduğu tüm haklı gerekçelerine karşın, sağlıklı yaşamak için 1-2 yılda bir mamografi çektirmek gibi bana doğallıktan uzak ve “aşırı tıp” çağrışımı yapan bir yaklaşıma ne kadar gereksinimimiz var?
Kitabın sonunda yer alan 10 hassas öneriyse hem eserin niteliği hakkında fikir verecektir, hem de bu tanıtım yazısının halkı aydınlatma hizmeti görmesini sağlayacaktır:
1. Hiçbir meme biyopsisi ACİL DEĞİLDİR!
Panik, yanlış kararlar aldırır! Sakin olun. Derhal karar vermeye çalışmayın. Memenizdeki kanserse zaten yıllardır oradadır, birkaç hafta daha bekleyebilir.
2. Bedeniniz üzerindeki denetim yetkinizi “hekimlere” devretmeyin!
Bedeniniz SİZE aittir! Hekimlerinizi “karar verici” değil, “rehber” olarak görmeye çalışın.
3. İnsanlar yardım etmeye çalışırlar. Peşlerine bilinçsizce takılmayın!
Herkesin bir “fikri” vardır ama “bilgisi” olan azdır. Ağızdan ağza anlatılanlara fazla itibar etmeyin. Aradaki insan sayısı arttıkça yanlış anlamalar da artar.
“Aile meclisi” kararları mantıksal olmaktan çok, duygusal olmaya meyillidir. Durumunuzu kendi başınıza değerlendirmek konusunda kararlılık gösterin!
4. Bilgi kirliliğine kapılmayın.
Magazin haberlerine fazla itibar etmeyin. Medyadan ve internet sitelerinden çok bilgi toplayabilirsiniz ama bilimsel olanları ayıklamanız son derece zordur!
5. Danışma yöntemini doğru seçin.
Hekimlerle “yazışmayı” ya da “telefonlaşmayı’ değil, “yüz yüze” görüşmeyi tercih edin! İnternet ya da telefon kanalıyla bilgi toplamak ücretsiz, kolay, pratik, pek akıllıca görünür ama gerçek maliyeti çok ağır olabilir!
6. Konuyu doğru dalda uzmana danıştığınızdan emin olun.
Radyoloji ile ilgili yorumları radyoloji uzmanlarına sorun!
7. Hekimleriniz arasındaki mesleki ilişkinin niteliğini anlamaya çalışın.
Hekim, hastasına en iyi sağlık hizmetinin sağlanması için, ona hizmet sunan diğer hekimlerle işbirliği yapmakla yükümlüdür. Bu işbirliği “takım çalışması” diye anılır ama ne yazık ki genellikle yanlış anlaşılır. Radyologların diğer hekimler tarafından istenen isabetsiz incelemelere itiraz edememelerinin, kesin tanı koyma görevini üstlenmekten ve hastalara yüz yüze açıklama yapmaktan kaçınmalarının başlıca nedeni, “hastanın sahibi” olarak gördükleri diğer hekimlerin “etki alanlarını” engelleme endişesidir. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığınız takdirde zarar görme ihtimaliniz vardır! Radyologunuz doğrudan size yüz yüze, tatminkâr ölçüde açıklama yapıyor mu? Sorularınızı yanıtlamaya ve konuyu tartışmaya ne kadar istekli? Sizinkine benzer bir durumla karşı karşıya kalsa kendisi veya hayatındaki en sevgili kadın için ne isterdi?
8. Başka hekimlere de danışın, ama dikkatle seçerek!
Olasılıkları her yönden görmeye ve anlamaya çalışın. Herkesin yaptığı şey doğru demek değildir! Çoğunluğun ne dediğinden çok, mantığınızın ne dediğiyle ilgilenin! Eleştirel düşünebilmek için çoğunluk görüşe değil, farklı görüşlere gereksiniminiz vardır!
9. Hekimlerinizle açık konuşun. Bütün sorularınızın yanıtlarım aldığınıza emin olun!
Beklenmeyen bir haberin etkisiyle psikolojik durumunuz konuşulanları doğru algılamanızı ve hatırlamanızı zorlaştırabilir. Eleştirel bir yöntemle yeterince okuyup düşündüğünüzde sorularınız netleşecektir. Bunları yazın. Sonra hekiminizden konuyu tekrar tartışmak için randevu alın. Bu randevuya, araştırmanıza katılan ve durumunuza sizinle birlikte kafa yoran eşinizi veya arkadaşınızı da götürün. Bir yerine iki kişinin dinlemesi ve gözlemleri, soruların çeşitlenmesini, konuşulanların hatırlanmasını ve yararlı tartışmalar yapmanızı kolaylaştırır.
10. Hekimleriniz de insandır!
Hasta-hekim ilişkisi, insan-insan ilişkisidir. İletişimin iki taraflı olduğunu unutmayın. Hekimlerinizin de bunalmış, duygusal ya da dikkatsiz anları vardır. Üstelik hiç kimse sürekli olarak aynı verimlilikte çalışamaz. Önyargısız ve anlayışlı olmaya çalışın. Görüşmenizin verimli geçmediğini ya da birbirinizi iyi anlamadığınızı düşünüyorsanız farklı bir gün tekrar görüşmeyi önerebilirsiniz.
“Memenizi Koruyun” kitabı İmge kitabevinden, editörü: Yavuz Alogan
Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu.